Sayfalar

30 Eylül 2013 Pazartesi

Elysium / Yeni Cennet (2013)




2013 yapımı filmde başrollerde Matt Damon,  Jodie Foster ve Sharlto Copley yer alıyor.

Yönetmen ve senaryo yazarı District 9-Bölge 9 ile sinemaseverlerin gönlüne taht kuran Neill Blomkamp. Güney Afrika’da doğmuş, Kanada’da yetişmiş sinemacı filmiyle ilgili şunları söylüyor:

“Aksiyon ve görsel öğeler hoşuma gidiyor. Benim için her şey orada başlıyor. Ama aynı zamanda politikayla da ilgileniyorum; o yüzden dünyayı kurup karakterlere ve öyküye girmeye başladığımda, ilgimi çeken politik fikirler yerini buluyor. Beni ilgilendiren konular büyük ve sosyolojik kavramlar. Bu kavramları insanların gözüne sokarak veya ders vererek anlatmayan filmler yapma fikri hoşuma gidiyor. Bu konuları bir bilimkurguda işlemenin izleyicileri farklı bir bakış açısına yönelteceğini umuyorum..”

District 9’u çok beğenen, sinemada yeni bir çığır açtığını düşünen izleyicinin bloglarda ve forumlarda Elysium’u eleştirdiklerini görüyoruz. Büyük orada bu eleştirilere katılmıyorum. Sinemada izlemenizi tavsiye ederim.

Yunan Mitolojisi’nde Elysium “Cennet” anlamına geliyor. Dünya üzerinde yer alan, tanrıların ve karamanların ölüm sonrası için ayrılmış, mutlu ve refah içinde yaşanacak izole bir yer.

Filmin özeti: 2157 yılında doruğa ulaşan nüfus ve çevre kirliliği, kaynakların tükenmesi sebepleriyle Dünya yaşanmaz bir yer haline gelmiş. Los Angeles dahi bir varoşa dönüşmüş. İşsizlik, yoksulluk ve sefalet had safhada.

Atmosferin hemen dışında uzayda yapay bir yaşam alanı oluşturulmuş. Zenginler müreffeh ve izole yaşamlarını südürebilmek için kurdukları uzay istasyonuna Elysium adını vermişler.

Lüks, havuzlu villalar, neredeyse her evde bulunduğu anlaşılan gelişmiş tıbbi cihazlar, hizmet ve sistemi koruma işlerinde kullanılan robotlar ile insanlar kendi cennetlerini yaratmışlar. Hatta bir nevi ölümsüzlüğü de icat etmişler.

Ne var ki Elysium Dünya ile bağlarını tamamen koparamamış. Üretim için insan gücüne ihtiyaç duymaktalar. Ağır şartlar altında, robot polislerin kontrolünde işçiler çalıştırılmakta.

Matt Damon’ın oynadığı Max karakteri bir işçi ve geçmişte sisteme karşı geldiği için sabıkalı. Robotlar ensesinde. Bir arama sırasında espri yapmaya kalkınca kolunu kırıyorlar. Otoritenin en küçük itaatsizliğe tahammülü yok.

Kırık kolu çocukluk aşkı tarafından alçıya alınan Max bu haliyle çalışmak zorunda. İşten atılırım korkusu ile kendisi ısrar ediyor günlük rutinine devam etmekte.

Dünya’da bir de isyancılar var. Kaçırdıkları uzay gemileri ile Elysium’a ümitleri tükenmiş, ölümü göze almış insanları götürüyorlar. Çoğunlukla yapay cennete varamadan ölüyorlar. Uzay istasyonuna zor bela inebilenler ise hemen tutuklanıyor ve geri gönderiliyor.

Kırık koluyla çalışan Max, üretim şefinin zorlaması ile kapısı arızalanan radyoaktif bölgeye girer. Yoğun radyasyona maruz kalır. 5 günlük ömrü olduğunu söylerler. Verdikleri ilaçlar ancak onu bu süre zarfında biraz daha dinç tutmaya yetecektir. Tek çaresi Elysium’a gidip tedavi olmak. Direnişçilerle temas kurar. Elysium’a gidebilmesi için Max’tan yapmasını talep ettikleri Dünya’nın ve Elysium’un kaderini değiştirebilecek bir hayaldir..

Filmle ilgili kısa notlarım:

-District 9 ile politik bilimkurgu kategorisine görkemli bir başlangıç yapan Blomkamp bu duruşuna ve yoluna devam ediyor.

-Kategorize etmek gerekirse, bana göre “göçmen filmleri” başlığı birinci sırada gelir. Bilimkurgu ve aksiyon daha sonra.

-Elysium bir Holywood filmi olarak derdini anlatırken bir takım kısıtlamalara da maruz kalmış görünüyor. Sistemin kaynakları ile sınırsız bir sistem eleştirisi yapabilmek herhalde mümkün değil.

-Dünya olarak filmde tasvir edilen yer günümüz Mexico City’si, Elysium sahneleri ise Vancouver’da çekilmiş.

-Toplumsal sınıf ayrımı bir bilimkurgu’da ilk kez bu kadar net işleniyor gördüğüm kadarıyla.

-Filmden çıkan ortalama bir seyirci, saniyeler içinde teşhis ve tedavi uygulayan gelişmiş tıbbi cihazların neden Dünya’daki insanların kullanımına da sunulmadığına çokca hayret edecektir. Bunu filmin bir açığı olarak görebilir, görmüştür. Peki, günümüz dünyasında, görmeye dayanadığımız için gözümüzü kapadığımız  gerçeklerden biri olan, sağlık hizmetlerine sadece gelişmiş toplumların ulaşabilmesi nedir? Afrika’daki bazı ülkelerde neden ortalama yaşam 37’dir. Türkiye’de bile gelişmiş tıbbi cihazlar % kaç kapasiteyle çalışmakta?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder